Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER) tarafından yapılan ve bu konuya odaklanan araştırma da birçok çarpıcı veriyi gözler önüne seriyor.
Araştırma kadınların %40’ının doğum sonrası işi bıraktığını gösteriyor. Kadınların işi bırakmalarındaki temel motivasyonları ise çocuklarına kendilerinin bakmak istemesi. Aynı zamanda günümüzde iyi bir bakıcı bulamamak ve güven sorununun da işe dönememekte büyük etkisi olduğu düşünülmekte. Devletin anneyi çalışmaya teşvik edici koşullarının olmadığı (örneğin doğum izni artırılması, süt izninin uzatılması vb.) gibi konuların da altı çizilmiş.*
Kadın olmanın bu ülkede doğurduğu sonuçlar bir o kadar zorken, kuşkusuz anne olmak kadının hayatta sahip olduğu en önemli, aynı zamanda hayatının en karmaşık rollerinden biri. Dolayısıyla bu rol kadının hayatına girdiği andan itibaren, her şeyin önüne geçiyor.
Bir yandan yeni doğan bebekle bağ kurmaya çalışmak, bir yandan da halihazırda mevcut sorumlulukları sürdürme mücadelesi kadınlar için zor olmasına rağmen onlara kendilerini güçlü ve özel hissettiriyor.
Aynı araştırmaya göre, işe dönmüş annelerin %84’ü işinin getirdiği sosyal statü sayesinde kendini daha güçlü hissettiğini söylerken, işe dönmemiş annelerin %72’si çalıştığı dönemde kendini daha değerli hissettiğini belirtmiş.
Rapordaki daha da çarpıcı olan bir başka bulgu ise, anne-babaların, annesi çalışan çocukların okula gitme motivasyonunun çok daha yüksek olduğunu belirtmeleri. Hem anne hem de babaların gözünde, çalışan annelerin çocukları kendi ayakları üzerinde durmayı erken yaşta öğrenen, kendine yeten, okula gitmeye daha hevesli bireyler olarak görülmekteler.*
Raporu genel olarak değerlendirmeden önce raporun hazırlanmasında esas alınan kriterlerden de bahsetmek gerekli, öncelikle rapora getirilebilecek eleştirilerin başında geniş tabanlı bir görüşme grubunu kapsamadığı gelebilir. Çünkü rapor için görüşme yapılan anne ve babaların tamamı lise ve üzeri okullardan mezun “beyaz yakalılardan” oluşmakta.
Bu sebeple de rapor, toplumsal cinsiyet konusundaki derin ayrılıkları barındıran, yoğun bir şekilde ataerkil yapının izlerinin görüldüğü sosyal yapıya dahil kişilerin yaklaşımlarını yansıtmaktan maalesef ki oldukça uzak, fakat diğer yandan raporun bu gibi bir yaklaşımı yansıtma derdi olduğunu da düşünmüyoruz.
Toplumsal cinsiyet konusunda açık bir şekilde ataerkil bir yapıya dayanan bir ülke olduğumuz konusunda sanırım genel bir görüş birliğine sahip olabiliriz. Kültürel yapının her noktasına kadar saplanmış deyimler, atasözleri, argo vb. sosyolojik göstergeler de zaten bunun en güzel kanıtı.
Neredeyse saat başı yaşanan kadına karşı şiddet haberleri artık her konuda olduğu gibi sıradanlaşırken kötülüğün sıradanlığı uyuşturucu etkisini göstererek ekran karşısına geçen herkesi tek boyutlu insanlığa, yani hedonizmin kollarına teslim etmiş gibi.
Cinsiyetler arası eşitsizlik gibi çağdışı bir sorunu hala tartışıyor olmak elbette ki pek de iç açıcı değil ama çözüme giden yollar uzun ve zorluklarla dolu olsa da, yolun sonunda çözüm varsa yürümeye değer.