Türkiye’de Çalışan Anne Olmak

Türkiye’de Çalışan Anne Olmak

Türkiye’de önce insan olmak sonra kadın olmak zorken, çalışan anne olmak katbekat zor. Çalışan Anne’nin bana göre en güzel tanımı şu: “Ev, iş ve çocuklarla ilgili her şeyle uğraşan, ama neden hepsiyle tek başına uğraştığını anlayamayan kimse.”

Hepinizi gözlerinden öper, üstün başarılarınızın devamını dilerim Sevgili Çalışan Türk Annesi.

Her zaman ve her koşulda güçlü ve özgüvenli olmak, dik durmak ve güçlü çocuklar yetiştirmek, demek.

Eğitim ve yüksek eğitim görmüş kadınların yüzde 72’si istihdama katılıyor. Bu kadınlar kazandıkları para ile çocuklarını okutuyorlar. Üniversite mezunu bir annenin çocuğunun üniversite mezunu olma oranı yüzde 30 daha fazla. (TÜİK) Yani kadınlar istihdama katılabildiği zaman daha iyi nesiller yetişiyor. Üstelik kadınların çalışıyor olmasının, ekonomiye de katkısı büyük. Kadın istihdamında % 26’lık bir artış demek, fakirliğin % 6 azalacağı anlamına geliyor. (Dünya Bankası Raporu,2015)

Doğuştan organizatör olmak, demek.

Çalışan anne hem o günün işini yapar, hem zaman kazanmak için ertesi günü planlar. Çocukların sabah okula giyecekleri kıyafetleri ve kendi kıyafetlerini hazırlar, dolaba geceden hazırladığı tostu koyar, kahvaltı tabaklarını geceden çıkartır, ertesi günün yemeğini düşünür, internetten malzemelerini sipariş eder vb… Daha sayalım mı?

Ev işlerini sırtlamak, demek.

Çalışan kadından yemek, çamaşır, ütü gibi işlerin de yapılması beklenir. Kadın bu işleri yardımcıya yaptırsa “Kazandığın parayı, yardımcıya veriyorsun. Çalışma, evinin kadını ol, çocuğuna bak.” lafını işitir.

Pratikliğin kitabını yazmak, demek.

Çamaşırları toplarken, çocuğuyla çamaşır toplama oyunu oynayan, bulaşık yıkarken maillerini kontrol eden, internetten kolay yemek tarifine bakarken aynı anda yapan, üç pantolon, dört gömlek, iki etekle sayısız kombin yaratan kişiye “çalışan anne” denir.

Çelik gibi sinirlere sahip olmak, demek.

Çalışan annenin “Şişşt Şişşt! Sakin Ol! Sinirlerine Hakim Ol”ması beklenir. Hayır kafasından devamlı iş geçtiği için yemeği fırında unutan veya eşiyle tartıştığı için toplantı ortasında bir anda ağlayan, ya da iki işi aynı anda yaparken, ikisini de berbat eden bir çalışan kadın olamaz. Çalışan anne her koşulda sakinliğini, sükunetini korumalı, işte idareci olmalı, çekirdek ailenin dirlik ve düzenini sağlamalıdır.

Çalıştığı halde, işsiz olmak demek.

Türkiye’de kadınların % 57.2’si tarım&ziraat sektöründe çalışıyor. Sırtına bebeklerini bağlayarak tarlaya giden bu kadınların yüzde 50’si aile işi olduğu gerekçesiyle maaş almıyor. Kayıt dışı ve hiçbir sosyal hakkı olmadan çalışan kadın oranı yine % 50’ye yakın.   (Birleşmiş Milletler Raporu, 2015)

Eşit şartlarda doğup, eşit şartlarda eğitim görüp, iş hayatında daha az para kazanmak, demek.

AB ülkelerinde toplumsal cinsiyete dayalı ücret farklılığı oranı % 17. Yani kadınlar aynı işi yapıp % 17 daha az para kazanıyor. Türkiye’de ise bu oran eğitimli kesimde % 23. Erkekler ortalama aylık 4290 TL maaş alırken, kadınların ortalama maaşı ayda 3470 TL. Sağlık ve sosyal hizmetler, finans ve sigorta alanlarında bu fark % 50’lere kadar çıkıyor. Tabii bu durum emeklilik maaşınızın da daha az olacağı anlamına geliyor. (Dünya Ekonomik Forumu Araştırması)

Aynı kariyeri yapıp, aynı oranda yükselememek demek.

İçi erkeklerle dolu, maskülen muhabbetlerin döndüğü toplantı odalarına siz hiç şahit oldunuz mu bilmiyorum ama ben çok oldum. Türkiye’de kadın istihdamı % 27.6 iken, kadın CEO oranı sadece % 2, üst düzey yönetici oranı ise % 9.4. (TÜİK). OECD’ye göre dünyada kadın istihdamı ortalaması % 57.2.

Yükselenlerin yükselmesinin altında başka nedenler aranması, demek.

“Bilmem kim şu pozisyona gelmiş çünkü bilmem kimle birlikteliği varmış.” türünde dedikoduların biteceği günler, umuyoruz yarından da yakındır. Bir kadının başarısını, bütünüyle bir erkeğe bağlamak, hele de bunu belden aşağı vurarak yapmak ayıp bir şeydir.  Ayrıca unutmayın o ünlü atasözü “Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır.” şeklindeydi, tersi değil. Eşlerini iş hayatında destekleyen erkeklere hürmetimiz sonsuz, o ayrı konu.

“Elinin hamuruyla erkek işine karışma” lafına maruz kalmak, demek

Kadınların yapabileceği işlerle erkeklerin yapabileceği işler arasında da dikkat çeken bir ayrımcılık var. Misal taksi şoförlüğü, tüm dünyada kadınlar için tehlikeli bir meslek. Tecavüze uğrayanı var, tacize uğrayanı var. Oysa kadınlar ekmek paralarının derdinde. Amerika’da kadın taksici oranı % 12.7 iken, Türkiye’de 100 bin 575 taksinin sadece 4 bin 320’si kadınların üzerine. Ne kadarı aktif taksicilik yapıyor onu bilemiyoruz ama tamamı yapsa bile oran % 0.04.

Not: Buradaki “elinin hamuru” lafı da, kadını ancak börek, baklava açan kimse olarak konumlandırmaktadır.

Kendi çocuğuna anneannenin veya babaannenin bakması demek.

İş yerinde sık sık yanınızdaki arkadaşınızın telefon konuşmasına tanık olursunuz. “Dur daha yatmasın. 10 dakikaya çıkıyorum. Biraz göreyim onu.” Çalışan anne çocuğunu günde ancak birkaç saat görebilmektedir. Ve çocuk gelişimi açısından en önemli evre, 0-2 yaş arasıdır. (Danone Nutricia Çalışan Annenin 1000 günü araştırması)

Ya da maaşının yarısını bakıcıya vermek demek.

Bakıcı veya gündüz bakım evi aracılığı ile bakım sağlayan anneler ayda ortalama 849 TL. ödemektedir. Oysa bu hizmet için 400 TL. ayırabileceklerini belirtmişlerdir. (Danone Nutricia Çalışan Annenin 1000 günü araştırması)

Acaba bakıcıyı benden daha mı çok seviyor, diye işkillenmek ve suçluluk duygusu ile kıvranmak, demek.

Çalışan anneler çocuklarını az görebildikleri için sürekli bir suçluluk duygusu yaşarlar. Hele eve geldiklerinde çocuk onlara yüz vermiyor,  temel bakımını bakıcının karşılamasını istiyorsa sinirler bozulur. “Acaba beni unutuyor mu? Bakıcıyı benden daha mı çok seviyor?” soruları gündeme gelir. Tüm çalışan anneler için kesin bilgi: Her çocuk annesini tanır, bilir ve herkesten çok sever : )

“Çalışma, evinin kadını ol.” baskılarına direnmek demek.

Türkiye’de nedense kadınların çalışması istenmez. Özellikle kocanın hali vakti yerindeyse… Kadın eşinin,  “Ne gerek var. Benim kazandığım para ikimize de yetiyor.”, kayınvalidesinin “Kızım evde otur çocuğuna bak.” baskıları ile karşılaşır. Oysa anlamazlar ki, kadınlar sadece para için çalışmaz. Onların da hayatta tutku duydukları, kendilerini ifade ettikleri, sevdikleri bir işleri vardır. Ha bu arada, boşanma ihtimalini de unutmamak gerek. Bu durumda “Benim param senin paran” lafı genellikle hikaye olur ve üç kuruş nafakanın hesabı yapılır.

İş görüşmelerinde, patronunla çocuk planlarını konuşmak zorunda kalmak, demek.

Türkiye’de her 5 iş görüşmesinden 1’inde kadınlara çocuk planları sorulduğunu biliyor muydunuz? Uluslararası iş piyasasında eşitlik ilkelerine aykırı bir durum olsa da, yöneticiler işe alım yaparken kadın-erkek ayrımı yapmadıklarını iddia etse de, gerçek bu. İşe yeni giren beyaz yakalı kadınlar ise hamilelik haberini yöneticileriyle paylaşmaktan çekinmektedirler. (Danone Nutricia Çalışan Annenin 1000 günü araştırması)

İstediğin sayıda çocuk yapamamak, demek.

Çalışan kadınların % 91’i ekonomik nedenlerle çocuk yapamamaktadır. % 75 çalışan kadın, 0-12 aylık dönemde bakım sorumluluğunun tamamen annenin üzerinde olduğunu düşündüğü ve bu süre zarfında işlerinden vazgeçecek ekonomik özgürlükleri olmadığı için, çocuk yapmamaktadır. (Danone Nutricia Çalışan Annenin 1000 günü araştırması)

“Çocuk da yaparım, kariyerde.” klişesinin yüzde 40 oranında hikaye olması, demek.

O kadar oku, çalış, kariyer yap sonra evlenip, çocuk sahibi oldun diye işi bırakmak zorunda kal. Türkiye’de ev içi sorumlulukların adaletsiz bölüşümü nedeniyle 10 kadından 4’ü işi bırakıyor.

Bu kadınların %23’ü işi bıraktıkları için mutsuz, %11’i pişman, %7’si sıkılmış, %3’ü güvensiz, %3’ü boşlukta, %3’ü asosyal hissediyor. %3’ü ise işini özlüyor. (Danone Nutricia Çalışan Annenin 1000 günü araştırması)

Doğum izninden işe dönüp, tuvalette süt sağmak, demek.

Geçenlerde sosyal medyada paylaşılan çok güzel bir gönderi vardı. “Bu sabah umumi bir tuvalette klozete oturmuş, reçelli kızarmış ekmeğimi yiyordum.” şeklinde insanı iğrendirir bir cümle ile başlıyor, “Tuvalette yemek yemenin iğrenç bir şey olduğunu düşünüyorsanız, bebeğiniz niye helada yesin?” diye devam ediyordu. Doğru söze ne denir. Çalışan anneler ideal emzirme süresinin 16 ay olduğunu düşünse de, işe döndükten sonra bebeklerini en fazla 10 ay emzirebilmektedirler.  Sadece % 9 oranında yönetici, şirketlerinde emzirme odası bulunduğunu belirtmiştir. (Danone Nutricia Çalışan Annenin 1000 günü araştırması)

Süt iznini kullanırken, patronunun ters bakışlarına katlanmak, demek.

Ne acı ki, çoğu kadın en doğal haklarını kullanırken, bir bebeği beslemek gibi son derece kutsal bir iş yaparken, “işten kaytarma” yaftası yiyor. Sözümüz anne baba dostu şirketlerden dışarı. Ancak kadınların aklına ebeveyn dostu şirketlerle ilgili pek de somut örneklerin gelmemesi, bu şirketlerin ne kadar az olduğunu gösteriyor. (Danone Nutricia Çalışan Annenin 1000 günü araştırması)

Uyku, çooook çok uzaklardaki bir galaksi miydi acaba?

Uyku neydi, nasıl uyunurdu? Özellikle doğum izninden yeni geri dönen ve gece emzirmesi devam eden çalışan annelerin bu sorunun cevabını unuttuğunu söyleyebiliriz. Oysa son araştırmalar (Bknz: İş Hayatında Yükselen Değer: Uyku) iş hayatında sergilenen performansın, uyku ile direkt bağlantısı olduğunu söylüyor.

Doktor kimdi, ne işe yarardı?

Sizin de mi smir testi vaktiniz geçti, yılda 1 yaptırmanız gereken göğüs kontrolünü yine mi aksattınız, çürüyen dişiniz yine mi sızlamaya başladı. Biliyorum, doktora gidecek vakit  bulamıyorsunuz. Çoğu kliniğin, doktorun hafta sonu çalışmaması da bu duruma tuz biber ekiyor. Ama biliyorsunuz ki uçaklarda bile “Herhangi bir tehlike durumunda, maskeyi önce kendinize, sonra çocuğunuza takın.” anonsu yapılır. Siz iyi olacaksınız ki, çocuğunuz da iyi olsun.

Kendine ait zaman yaratabilmek için zamanla yarışmak,demek.

Manikür pedikür yaptırmak, saç boyatmak, bir kahve içip gazete okumak, nefes almak kadar önemli bir ihtiyaç haline geliyor. Bu kısa anlar çalışan anneler için kendi kendilerine kalabildikleri en büyük molalar oluyor.

Her işe yetişip, mecliste temsil edilememek, demek.

Eski Türk Devletlerinde kadınlar aile hayatında da, devlet yönetiminde de söz sahibiydiler. Osmanlı Devleti döneminde kadınların haklarında büyük gerileme olsa da, Cumhuriyet’in ilanından sonra Atatürk’ün girişimi ile 5 Aralık 1934‘te Anayasa‘da yapılan bir değişiklikle, kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. Bu tarih İsviçre’de 1971, Fransa ve İtalya’da 1946’dır. Kadın hakları açısından yola çoook önce çıkmışız ama maalesef sonraki yıllarda sınıfta kalmışız. Şu anda mecliste kadın milletvekili oranı % 15, kadın bakan oranı % 4. (TÜİK)

Çalışan kadın, çalışan anne damgalarını yemek, demek.

Siz hiç “çalışan adam”, “çalışan baba” kavramlarını duydunuz mu? Kullanmak zorunda kaldığımız bu kavramlar bile kadın hakları ve istihdamı konusunda daha kat edecek çok yolumuz olduğunu gösteriyor.

Şiddete maruz kalabilmek, demek.

Türkiye’de her 3 kadından 1’i şiddete maruz kalıyor. Eğitimli, eğitimsiz, kültürlü, kültürsüz, çalışan, çalışmayan, anne, anne olmayan fark etmiyor. Bu yazıyı okuyan her 3 kadından 1’i… (Birleşmiş Milletler Raporu, 2015)

Share

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir